İklim Krizinin Balıkçılık Sektörüne Etkileri ve Sürdürülebilirlik

İklim Krizinin Balıkçılık Sektörüne Etkileri: Avlanma Süreleri ve Sürdürülebilirlik

AA’nın iklim krizinin balıkçılık sektörü üzerindeki etkilerine yönelik hazırladığı haber dosyasının ikinci bölümünde, avlanma sürelerindeki artışın sürdürülebilir balıkçılığa etkisi detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, su ürünleri avcılığı yoluyla elde edilen üretim, 2023 yılında bir önceki yıla göre %35,5 artış göstererek 454 bin 59 ton seviyesine ulaşmıştır. 2022’de av miktarı 335 bin 3 ton, 2021’de ise 328 bin 165 ton olarak kaydedilmiştir. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ekin Akoğlu, Türkiye denizlerinde avcılığı yapılan 70’in üzerinde balık türü bulunduğunu ve Kovid-19 salgını süresince balık stoklarının biraz toparlanması nedeniyle avcılıkta bir artış yaşandığını ifade etmektedir. Ancak, avlanan balık miktarının 2000’li yılların başından bu yana dalgalı bir seyir izlediğine dikkat çekmektedir.

Akoğlu, “Stoklar sürekli aynı oranda av verecek durumda olmadığından, bu iniş ve çıkışlar devam ediyor. Avcılığımız sürdürülebilir değil. Şu anda bir artış trendi var, ancak önümüzdeki yıl veya bir sonraki yıl tekrar bir azalma olacağını düşünüyorum.” şeklinde görüşlerini belirtmektedir.

EL NİNO ETKİSİ ÖNEMLİ BİR ROL OYNAYACAK

Denizde yaşanan sıcaklık artışlarının etkilerinin hemen görülmediğini ve çevresel değişikliklerin balık stokları üzerindeki etkilerinin genellikle 1-2 yıl içinde belirgin hale geldiğini vurgulayan Akoğlu, El Nino’nun küresel ısınmanın etkilerini artırdığını ve bu yıl ile önümüzdeki yıl avcılık sezonlarında bu etkinin daha belirgin hissedileceğini kaydetmektedir.

Ayrıca, balıkçıların denizde kalma sürelerinde artış olduğunu belirten Akoğlu, bu durumun sürdürülebilir balıkçılığın bir göstergesi olmadığını ifade etmektedir. “Balıkçılığın verimini ve balık stoklarının durumunu anlamak için çaba başına düşen av miktarına bakarız. Çaba başına düşen av miktarı, denizde belirli bir süre ve belirli bir motor gücüyle elde edilen av miktarını ifade eder. Bu miktara baktığımızda, kararlı bir çizgi görmüyoruz. Balıkçılar, 1 kilogram balığı yakalamak için önceki yıllara göre daha fazla zaman harcıyor. 1 saat avcılık faaliyeti için av miktarı yarım kilo ile bir kilo arasında, yıldan yıla değişkenlik gösteriyor.” diye eklemektedir.

Türkiye’de 15 bin av teknesinin bulunduğunu belirten Akoğlu, balıkçıların yıllık ortalama 250 bin ila 300 bin saatten, son birkaç yılda 500 bin saat civarına varan bir avlanma süresine ulaştığını ifade etmektedir. Maksimum sürdürülebilir ürün hesapları veya kota uygulamalarının olmaması nedeniyle balıkçıların av sezonunda avlanabildikleri kadar avlanmaya çalıştıkları ve bu durumun aşırı avcılığa neden olduğu dile getirilmektedir.

ULUSAL PLANLARIN ÖNEMİ

Akoğlu, “Balıkçılığın biraz daha verimsiz hale geleceğini düşünüyorum. Önümüzdeki sezonun açılışında ve bir sonraki sezonda bunun etkilerini göreceğiz. Maliyetler de artıyor, bir balık elde etmek için harcanan masraflar yükseliyor. Verimsiz avlanırsanız daha fazla karbon salarsınız çünkü daha fazla yakıt ve zaman harcıyorsunuz. Bu durum balıkçılık faaliyetlerinde karbon salımını artırıyor ve küresel iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Özellikle 2000 yılından bu yana ülkemizdeki balıkçılık faaliyetlerinin karbon ayak izi hızlı bir şekilde artıyor.” diye konuşmaktadır.

Balıkçılık sektörünün bu durumu farkında olması gerektiğini vurgulayan Akoğlu, iklim değişikliği ile küresel ölçekte mücadele edilse de ulusal anlamda da planlar yapılması gerektiğini, aksi takdirde sektörün pek çok şeyi yavaş yavaş kaybedeceği konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Akoğlu, “Karadeniz’de uskumru, 1970’lerden önce vardı ancak 1970’lerden sonra neredeyse yok denecek kadar azaldı, ticari anlamda bir avcılığı kalmadı. Bunun gibi bazı türleri kaybedeceğiz. Bu hemen olmayabilir ancak 2030’lara vardığımızda ticari olarak avcılığı yapılan bazı türleri görmeyeceğiz. Üreme hızı yavaş olanlar ya da besin zincirinin üst kısımlarında olanlar, örneğin palamut tehdit altında.” şeklinde devam etmektedir.

KOTA UYGULAMALARI VE YENİ YÖNTEMLER

Her balık stokunun kendine özgü dinamikleri ve ekosistem içindeki yerleri olduğuna dikkat çeken Akoğlu, bu nedenle ekosistem tabanlı balıkçılık yönetiminin uygulanması gerektiğini ve matematiksel modellerle her stok için toplam avlanabilir ürün miktarının belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Böylece, hem avlanan türlerin devamlılığı sağlanacak hem de diğer türlere yeterli besin bırakılacaktır.

Akoğlu, balıkçılık sektöründe acil olarak kota uygulamalarına ve kontrollü balık avcılığına geçiş yapılması gerektiğini belirterek, “Özellikle Marmara gibi kapalı denizlerde çevresel etkiler çok önemli. Çevresel kirliliğin etkileri göz önünde bulundurularak hızla önlemler alınması gerekiyor. Bu uygulamalar, balık stoklarının sürdürülebilirliğini sağlamayı ve ekosistemi korumayı amaçlıyor.” ifadelerini kullanmaktadır.

Son olarak, balıkçılık yönetimi için katılım ve bilinçlenmenin de önemli olduğunu vurgulayan Akoğlu, avcılığın izlenebilmesi için doğru denetimlerin uygulanması, karaya çıkarma noktalarının belirlenmesi ve türlerin doğru rapor edilmesinin kota yönetimine katkı sağlayacağını ifade etmektedir. Kaçak avcılığı önlemek için cezaların yanı sıra balıkçıların sürece dahil edilip bilinçlenmesinin de önemli olduğunu belirtmektedir.

KAYNAK: AA