Meta’nın Filistin Üzerindeki Sansür Politikaları ve İfade Özgürlüğü

TRT World Research Center’dan Araştırmacı Burak Elmalı, Meta’nın Filistin’e yönelik sansür uygulamalarını ve bunun ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalarını AA Analiz için kaleme aldı. Meta’ya ait olan Instagram, 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana, Filistin’i destekleyen paylaşımları sistematik bir şekilde işaretleyerek ya da kaldırarak, topluluk kurallarının ihlal edildiği gerekçesiyle veya basitçe “spam” olarak etiketleyerek engellemektedir. Bu belirgin önyargı, çatışmanın başlangıcından itibaren gözlemlenebilir bir durum haline gelmiştir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Aralık 2023 tarihli raporu, Instagram ve Facebook’un uyguladığı rahatsız edici algoritmik seçiciliği gözler önüne sererek, Gazze’deki savaş bağlamında ifade özgürlüğü konusunda ciddi endişelere neden olmuştur. Raporda, Filistin yanlısı içeriklerin paylaşımı, beğenilmesi ve yorumlanması üzerinde etkili olan yaygın algoritmik sansür uygulamaları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bunun yanı sıra, yaklaşık 6 milyon takipçisi olan ünlü sosyal medya ve dijital insan hakları aktivisti Shaun King’in, Gazze ile ilgili paylaşımlarından sonra Instagram hesabının kapatılması, bu bağlamda dikkat çeken bir örnek teşkil etmektedir. İsrail’in Gazze’deki soykırım kampanyasından kaynaklanan insan hakları ihlallerine karşı haklı öfkesini dile getiren kullanıcılara yönelik bu sistematik baskı, algoritmik kontrol aracılığıyla uygulanan kurumsal otoriterliğin çarpıcı bir örneğini sunmaktadır.

Kurumsal Sosyal Medya ve Devlet İlişkisi

Bugün Instagram’ın kararına yönelik tepkiler, sosyal medyanın ifade özgürlüğüne alan açtığını savunanların kısıtlamaları eleştirmesi etrafında şekillenmektedir. İçeriği, temaları, ilkeleri ve normları kontrol eden algoritmik otoriterliğin, eleştirilen bu kısıtlamaların kaynağı olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Sosyal medya platformlarını, şirket gündemleri altında ifade özgürlüğü alanları olarak savunanların, bu platformlar ile egemen devletler arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamaları önemlidir. Şirketlerin sahip olduğu sosyal medya platformları, kullanıcıların seslerini küresel bir kitleye duyurmaları için kritik kanallar haline gelmiştir. Ancak bu platformlardaki özgürlüğün gerçek ölçüsü, kurumsal çıkarlar ve değerler ile kullanıcıların ifadeleri çatıştığında ortaya çıkmaktadır.

Platformlar, işte bu uyumsuzluk anlarında ifade özgürlüğü konusundaki gerçek duruşlarını sergilemektedir. Devletler ise bu denklemde sadece seyirci konumunda değildir; ifade özgürlüğü ve hassasiyet arasındaki dengenin korunmasında aktif bir rol oynamaktadırlar. Bu dengeyi yönetirken, hem şirketler hem de devletler algoritmalar ve ifade özgürlüğü ortamını şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Örneğin, Çinli ByteDance’ın sahibi olduğu TikTok’un ABD’de yasaklanmasına yönelik fikir birliğini ele alalım. Nisan ayında Temsilciler Meclisi, Çin’in yarattığı siber güvenlik ve veri koruma tehditlerini gerekçe göstererek TikTok’un başka bir şirkete satılmadığı takdirde bir yıl içinde yasaklanmasını öngören yasayı kabul etmiştir. ABD-Çin güç mücadelesinde ulusal güvenlik kaygılarına karşı hassas olunması gerektiğini savunanlar, Instagram’ın ifade özgürlüğü ile ilgili kararını değerlendirirken de aynı adil yaklaşımı benimsemelidirler.

Meta’nın Algoritmik Sansür Uygulamaları

Eğer bir platform, ifade özgürlüğüne yaklaşımını doğası gereği önceden belirlenmiş sınırlara göre şekillendiriyorsa, temel sorun platformun kendisinde yatmaktadır. Sosyal medya platformları, Gazze’de yaşanan gibi korkunç insan hakları ihlalleri konusunda küresel farkındalık yaratma potansiyeline sahiptir. Ancak bu platformlar, bu tür içeriklere algoritmik sansür uyguladığında, daha derin ve ilkesel bir sorun ortaya çıkmaktadır. Bu durum, sadece söylemin bastırılması ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bu platformların yol gösterici ilkeleri ve insan hakları ile özgürlüğe ilişkin daha geniş söylemdeki rolleriyle de bağlantılıdır.

Instagram’ın son kararını anlamak, ilkeli bir bakış açısı gerektirmektedir. Gazze’ye yönelik küresel farkındalık ve empati dalgasının ortasında, şu soruyu sormalıyız: Ayrımcı seçiciliği meşrulaştıran bir sosyal medya platformu, gerçekten ifade özgürlüğünün kalesi olarak hizmet edebilir mi? Bir platform, sansür ve kısıtlamalar yoluyla kendi sınırlarını zorladığında, açık diyaloğun özünü temelden zedelemiş olur. Instagram, ifade özgürlüğünü gerçekten desteklemek için yüzeysel jestlerin ötesine geçmeli ve şeffaf, tarafsız ve kapsayıcı bir duruş sergilemelidir. Ancak bu tür ilkeleri benimseyerek, desteklediğini iddia ettiği özgürlüklerin gerçek bir savunucusu olmayı arzulayabilir.

Kaynak: HABERNAME, AA

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*