Kritik Madenler ve Jeopolitik Dinamikler: Çin’in Rolü

Kritik Madenler ve Jeopolitik Dinamikler

Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Altay Atlı, kritik madenlerin tedarikinde öncü olan ülkelerin, özellikle Çin’in, dijital teknolojiler ve düşük karbon teknolojilerinin gelişiminde belirleyici bir rol üstleneceğini vurguluyor. Dr. Atlı, “Kritik madenleri ve bu madenlerin tedarikini elinde tutan Çin gibi ülkeler, bütün dijital teknolojilerin, düşük karbon teknolojilerinin gelişiminde öncü konumda olacak” diyor.

Dijital Ekonomi Raporu’na göre, cep telefonlarında 1960 yılında yalnızca 10 farklı element kullanılırken, bu sayı 1990 yılında 27’ye, 2021’de ise 63’e yükselmiştir. Alüminyum, bakır, lityum, manganez, nikel ve doğal grafit gibi madenler, ‘kritik madenler’ olarak tanımlanıyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre, kobalt, grafit ve lityuma olan talebin 2050 yılına kadar %500 artması bekleniyor. Bu bağlamda, kritik madenlere erişimin güvence altına alınması, pek çok ülke için giderek daha stratejik bir öncelik haline gelmektedir. Bu durum, küresel rekabeti artırmakta ve yoğunlaşmış pazarda jeopolitik zorluk riskini yükseltmektedir.

Çin’in Liderliği ve Jeopolitik Riskler

Çin'in Liderliği ve Jeopolitik Riskler

2023 yılı itibarıyla, kritik madenlerden kobaltın %74’ü Kongo Demokratik Cumhuriyeti, lityumun %72’si Avustralya ve Şili, manganezin %59’u Gabon ve Güney Afrika tarafından üretilirken, alüminyum, kobalt ve lityumun yarısından fazlası ile doğal grafitin neredeyse %100’ü Çin tarafından işlenmektedir. Dr. Altay Atlı, “Çin, hem ham maddeye sahip hem de o teknolojinin geliştirilmesinde baş aktör” diyerek, Çin’in kritik madenlerin işlenmesindeki liderliğinin jeopolitik riskleri artırdığını ve ekonomik büyüme açısından fırsatlar sunduğunu belirtiyor. Atlı, sözlerine şöyle devam ediyor: “Başka bir ülkede bu ham maddeler olsaydı sadece tedarikçi olacaklardı. Şimdi Çin, hem kendi teknolojisini üretiyor hem de bu teknoloji için gerekli ham maddelere sahip.”

Dr. Atlı, “Dolayısıyla bu, Çin’i daha da ön plana çıkaracak bir durum. Çin, tedarik zincirleri üzerinde, özellikle yeni teknolojilerin tedarik zincirleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi olacak” diyerek, bu durumun üretim seviyeleri ve fiyatlar üzerinde de etkili olacağını ifade ediyor.

Küresel Ticarette Artan Rekabet

Dr. Atlı, bu durumun küresel ticarette rekabeti artıracağını ve Çin’in avantaj sağlamış olacağını belirtiyor. Ayrıca, “Birincisi, Çin’in burada elindeki varlığı tutması, küresel rekabette ona karşı bir taviz verilmesi anlamına gelebilir. Çin’le rekabet içinde olsanız bile, onun elinde çok ihtiyacınız olan bir şey var. Bu, tek taraflı bir bağımlılık olmayabilir; karşılıklı bir bağımlılıktan bahsediyorum” diyerek, bu durumun olumlu işbirliğine yönelik bir ortam yaratabileceğini vurguluyor.

  • İkincisi, Çin’in kritik madenlerde ciddi bir kaynağa sahip olduğu, ancak diğer ülkelerin de maden zenginliklerine sahip olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Örneğin, Kazakistan’da da önemli miktarda yer altı zenginliği bulunmaktadır. Kazakistan, şu anda yabancı yatırımcı çekmeye çalışarak, ‘Gelin, bizde bu var, bunları çıkaralım işleyelim’ mesajı vermektedir.
  • Bu durum, Kazakistan gibi üçüncü ülkeler arasında, özellikle Çin ve Batılı ülkeler arasında nüfuz rekabetini artıracaktır.

Son olarak, Çin’in teknolojik büyümesi ile ekonomik büyümesinin bağlantılı olduğunu belirten Dr. Atlı, bu ülkenin ekonomik modelinde 2007 küresel krizinden beri bir değişim yaşandığını ifade ediyor. Artık düşük maliyet ve düşük katma değerli üretim modelinden çıkmak zorunda olduklarını dile getiriyor. “Düşük maliyet tarafındaki giderek yitirmekte olduğu rekabet avantajını artık yüksek katma değerli teknolojiyle sağlamak yönünde bir dönüşümü var Çin ekonomisinin” diyor.

Dr. Atlı, “Kritik madenlerde böyle bir varlığa sahip olmak, teknolojik büyümelerini garanti altına alıyor ve bu da Çin’in içindeki ekonomik yapısal dönüşüm için en temel koşul.” diyerek, açıklamalarını sonlandırıyor.

KAYNAK: AA