AA’nın iklim krizinin balıkçılık sektörü üzerindeki etkilerine dair hazırladığı haber dosyasının dördüncü ve son bölümünde, Türkiye denizlerindeki balık stokları ve ekosistem gözetilmeden yapılan balıkçılığın bu stoklara olan etkileri derinlemesine incelendi. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, AA muhabirinin sorularını yanıtlayarak balıkçılık sektörünün mevcut durumunu değerlendirdi.
Prof. Dr. Sarı, dünya genelinde su ürünleri üretiminin, avcılık yoluyla sağlanan kısmının giderek azaldığını belirtti. Bu durumun başlıca nedenleri arasında aşırı avcılık, kirlilik, baskın türlerin diğer türler üzerindeki olumsuz etkileri, küresel ısınma sebebiyle istilacı türlerin artışı ve doğal olarak biyoçeşitlilikteki değişim ile denetim ve kontrollerdeki yetersizlikler olduğunu ifade etti. Su ürünleri üretiminin toplamda 800 bin tonun üzerinde olduğunu ve bunun 300 bin tonunun denizlerden avlandığını, geriye kalan miktarın ise yetiştiricilik yoluyla elde edildiğini aktardı.
“Yetiştiricilik Alanında Önemli Bir İvme Yakaladık”
Prof. Dr. Sarı, 2000 yılına dönüldüğünde avcılığın 600 bin ton, yetiştiriciliğin ise sadece 60 bin ton civarında olduğunu, bu verilerin günümüzde avcılığın neredeyse yarı yarıya azaldığını gösterdiğini belirtti. “Avcılık 24 yıl içerisinde 600 bin tonlardan 300 bin tona gerilemiş durumda. Yetiştiricilikte ise önemli bir ivme kazandık ve neredeyse avladığımızın iki katı kadar balık yetiştiriyoruz.” dedi.
Denizlerdeki Balık Stokları ve Türler
Sarı, su ürünleri yetiştiriciliğindeki artışın tamamen olumlu olarak değerlendirilmemesi gerektiğini vurguladı. “1 kilogram çipura, levrek veya alabalık yetiştirmek için denizden 2,5 ila 6 kilogram balık avlanıyor. Eğer denizlerdeki balık stokları tükenirse, yetiştiricilik imkanı da kalmayacak.” diye ekledi.
Hamsi, Palamut ve Diğer Türler
Yıllar içinde avlanan balık miktarındaki azalışın balıkçılık yönetimindeki sorunları ortaya koyduğunu belirten Sarı, Türkiye’deki balıkçılığın hamsi, istavrit ve sardalya gibi küçük pelajik türler üzerine yoğunlaştığını ifade etti. “Toplam avcılık içinde en yüksek pay, yüzde 70 ile Karadeniz’e aittir. Marmara’nın payı yüzde 7 ile 13 arasında değişirken, Ege Denizi’nin yüzde 12 ila 13, Akdeniz’in ise yüzde 7 ila 10’luk paya sahip.” bilgisini verdi.
Marmara Denizi’nde 2000’li yılların başında avlanan balık miktarının 80 bin tonlara kadar çıktığını ancak şu anda bu miktarın 24 bin tona düştüğünü kaydeden Sarı, “Marmara’daki avcılık kesinlikle durdurulmalı. Bu bölge bir biyolojik koridor.” dedi.
Gelecekte Sofralarımıza Gelecek Türler
Tek bir balık türünü korumayı esas alan balıkçılık yönetim sistemleri hakkında bilgi veren Sarı, Türkiye’de çoklu tür yönetimi ile balıkçılığın yapıldığını, ancak ekosistem esaslı balıkçılık yönetimine geçiş yapılması gerektiğini savundu. “Eğer bu geçiş sağlanmazsa, avcılık rakamlarımız azalmaya devam edecek ve sofralarda daha önce hiç yemediğimiz türler görmeye başlayacağız.” dedi.
Sarı, ekosistem esaslı balıkçılık yönetimi ile balık stoklarının, canlıların üreme kabiliyetlerinin korunabileceği ve deniz ekosisteminin sağlığının korunarak ticari türlerin sürekliliğinin sağlanabileceğini belirtti.
Ekosistem Esaslı Yönetim İçin Gerekenler
- Kirliliği ve habitat tahribini azaltmak
- Koruma alanları oluşturmak
- Avcılık düzenlemelerini sadece soframıza gelen türlerle sınırlı tutmamak
- Balıkçıyı yönetim sisteminin bir parçası haline getirmek
- İklim değişikliğine hızlı bir şekilde uyum sağlamak
Sonuç olarak, Türkiye’de balıkçılığın geleceği, ekosistem esaslı yönetim sistemine geçişin sağlanması ile doğrudan ilişkilidir. Bu geçiş, hem balıkçılık sektörünün sürdürülebilirliğini hem de denizlerin sağlık durumunu koruyacaktır.
KAYNAK: AA